Allah Resûlü, insanları ateşten, cehennemden kurtarma adına çok hassastı. Fakat ırkçılık geçiştirilecek bir eylem değildi.
Hatta O, bir seferinde “Irkçılığa çağıran, ırkçılık için savaşan ve ırkçılık için ölen bizden değildir.” buyurmuş; hakiki Müslümanın ırkçılık yapamayacağını net bir şekilde ifade etmişti. Irkçılık, uyuşturucu gibi bulaşanın kendisini kurtarması çok zor bir bataklıktı ki “Hak ve adaletin dışında ırkçı mülahazalarla kavmine yardım eden, derin bir kuyuya düşen ve kuyruğundan çekilip çıkartılmaya çalışılan deve gibidir.” buyurmuş ve bu hususa dikkat çekmişti.
Ayrıca ırkçılık, helak edici, insanı her çeşit zulme sürükleme potansiyeli en yüksek bireysel ve toplumsal bir hastalıktı. Bunun için nesillere, soyları üzerinden bir üstünlük ruhu aşılanmaya kalkışılmamalı. Ve bilinmeli ki “Kişinin üstünlüğü, takvâsında; iyiliği, aklını kullanmasında; kıymet ve övüncü de ahlâkındadır.”
Müslümanların İdaresi
Allah Resûlü, sadece Câhiliye döneminde ırkçılığa muhatap olan insanların en temel hak ve hürriyetlerini korumakla kalmamış aynı zamanda onların da İslam toplumu içerisinde konum sahibi olmalarının yolunu açmıştır. Bu manada siyahî bir kölenin, Müslümanları yönetmesi tabiidir ve adaletle hükmettiği sürece inananlara düşen görev itaattir. Renginden ve soyundan dolayı devlet ve toplum içerisinde insanların mevki sahibi olmasına müdahale etmek, insan hakları ihlalidir; ehil oldukları ve adaletle hükmettikleri sürece herkes her türlü mevkide görev alabilir, çalışabilir. Nitekim Hz. Ömer, yeni halife seçilinceye kadar yerine vekil olarak, Rum asıllı ve bir dönem kölelikte yapmış olan Süheyb İbn-i Sinân’ı tayin etmiş; ashabın ileri gelenlerinin de aralarında yer aldığı Medine halkına, Araplara o imamlık yapmıştı.
Netice
Ömrü boyunca ırkçı duygu ve düşüncelerden fersah fersah uzak duran ve peygamberlik döneminde ırkçılığı ortadan kaldırma adına mücadele eden Allah Resûlü, vefatının yaklaştığını anlayınca bütün Müslümanlara haber göndermiş ve herkesin kendisiyle Arafat’ta buluşmasını istemişti. Zira onları bir araya toplayıp vefatından önce insanlığın geleceği adına en hayati konuları onlara tekrar hatırlatmak ve bu hususlarda hassasiyetlerini zirveye çıkartmak istiyordu.
Arafat’ta yüz bini aşkın insana hitap ederken üzerinde durduğu bir husus da ırkçılık olmuş ve “Ey insanlar! Dikkat ediniz! Sizin Rabbiniz bir, babanız da birdir. Şunu da iyi biliniz ki takva hasletinden başka hiçbir şeyle ne Arab’ın Arap olmayana ne de Arap olmayanın Arab’a; ne beyazın siyaha ne de siyahın beyaza bir üstünlüğü yoktur!” buyurmuştu.