Hem mazlum hem de içinde yaşadığı toplum, zalime asla boyun eğmemeli, hak ve adaleti müdafaa adına hukuk çerçevesinde kalarak sözlü ve fiili mücadele vermelidir.
Mesela bu çerçevede Kur’ân, “Size ne oluyor ki Allah yolunda ve çaresizlik içinde bırakılan: “Ey büyük Rabbimiz! Ahalisi zalim olan şu memleketten bizi kurtarıp çıkar. Tarafından bir sahip gönder, katından bir yardımcı yolla!” diye yalvarıp yakaran bir kısım erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda düşmanla çarpışmıyorsunuz?” buyurur; inananları ikaz eder ve mazlumlara sahip çıkmaya çağırır. Nitekim Efendimiz de İslam’da amellerin en faziletlerinden birisinin, zalimlere karşı hakkı haykırmak olduğunu beyan eder.
Yine Kur’ân, mazlumun kendisinin de hakkı seslendirip mağduriyetini dile getirmesini meşru kılmış hatta bunu bir nevi teşvik etmiştir: “Allah, çirkin ve kırıcı sözlerin konuşulmasını hele bunların açıkça söylenmesini sevmez; ancak zulme uğrayan kimse hariç. Allah her şeyi işitendir, bilendir.” Zira zulüm ve haksızlıktan canı yananların, zalimlere karşı beddua etmeleri, onların zulümlerini dünya çapında ifşa etmeleri ve tarihe not düşmeleri, insanları bilgilendirmeleri ve haklarını aramaları günah değil bilakis bu mağdurların üzerine bir vecibedir.
Bu hususta zaman zaman ashabına tahşidatta bulunan Allah Resûlü, müminlere şu ilkeyi de ders vermişti: “Dikkat edin! Sakın ha, sizden hiçbir kimseyi, insanlardan duyduğu korku, bildiği hakkı ifade etmekten/savunmaktan alıkoymasın!” Yine bir sohbetinde Allah Resûlü, “Sizden hiçbir kimse kendini hor ve hakir kılıp, küçük duruma düşürmesin!” buyurur. Ashab-ı kiram, “Ey Allah’ın Resûlü! Bizden birisi nasıl kendini küçük duruma düşürür?” diye sorar.
Bu soru üzerine Efendimiz şu açıklamayı yapar: “Sizden bir kimse, Allah için söz söylemesi gerekli olan bir hadiseye şahit olur, fakat susar hiçbir şey söylemez. Allah da o kimseyi kıyamet günü bundan dolayı hesaba çeker ve ona ‘Seni, şahit olduğun o olayla ilgili hakkı seslendirmekten ne alıkoydu?’ buyurur. Bunun üzerine kul da ‘İnsanlardan çekindim, korktum.’ diye cevap verir. Bu cevap üzerine Cenab-ı Hak ona ‘Sen, sadece Benden çekinip korkmalı değil miydin?’ buyurur.’ İşte bu durum insanın kendini küçük duruma düşürmesi demektir.”
Dolayısıyla toplum baskısı, devlet korkusu vs.. sebebi ne olursa olsun, zulme karşı sessiz kalıp hakkı haykırmayan ve haklarını aramayanlar, kendilerini zelîl duruma düşürür, davalarını da yüzüstü bırakmış olurlar. Bunun içindir ki Kur’ân’da, “Zulüm gördükten sonra hakkını arayan/alan kimselerin hiçbir şekilde sorumlu tutulamayacağı yani bu davranışlarından dolayı onların suçlanamayacağı, kınanamayacağı ve cezalandırılmayacağı” hükme bağlanmıştır. Zira Kur’ân’ın, dört ana hedefinden biri hak ve adaletin gerçekleştirilmesidir. Bunun için zulme karşı meşru müdafaa dayanışması sergileyenler kınanmayı değil takdiri hak eden yiğitlerdir.