Global ve ulusal olarak kötü bir döneme denk geldik. Ben bu döneme “yıkım dönemi” diyorum. İşin global kısmını bir tarafa bırakıp dikkatimizi Türkiye’ye yöneltirsek sadece son günlerde olan bitenleri alt alta sıralamak bile içimizi ve ufkumuzu karartır.
Son günlerde olan bitenler arasında üç olay var ki, iktidarın ülkeye bakış açısını özetler.
1) Herkes kanal İstanbul’un (herkesten kastım akil tüm insanlar) Koronavirüs salgını ve beraberinde yaşanacak ekonomik daralma sonrasında tamamen gündemden kalktığını düşünüyordu.Çünkü normal akıl bunu emrediyordu, fakat böyle olmadı ve maskelerle Kanal İstanbul ihalesi yapıldı ve çalışma başlatıldı.
2) Uzun zamandır af düzenlemesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden (TBMM) geçmesi bekleniyordu.Hapishanelerde gün yüzü görmeyen anne ve bebekler, düşünce suçluları, hasta ve yaşlılar, gazeteciler ve siyasetçilerin gözü TBMM’deydi.Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve ortağı Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) bildiğini okudu ve ne kadar ağır yüz kızartıcı suçlardan mahkum varsa hepsini salıverdi bunun tek istisnası yukarıda saydıklarım oldu. Halbuki Erdoğan, nam-ı diğer Reis “Devlet kendisine karşı işlenen suçları affeder, kişileri ilgilendiren cezalar devlet tarafından ancak karşı tarafın rızası varsa af edilebilir.” sözlerini her yerde tekrarlamıştı.İcraat öyle olmadı.
3) İstanbul Yeni Havalimanı baştan ayağa yanlış bir işti.İnatla yapıldı, çünkü elde edilecek rant büyüktü.Bir şekilde açıldı, fakat işleyiş aşamasında birçok eksik ve sorunla yüzleşmek zorunda kalındı.Kimse buna aldırış etmedi.Hatta bu kriz zamanlarında bile ödenen 100 milyonlarca dolar ödemeye bile. Millet bu yanlıştan dönülmesi ve yol yakınken Atatürk Havalimanı’nın yeniden ulaşıma açılması için sesini duyurmaya çalıştı, lakin hiç duyan olmadı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Korona ile mücadele kapsamında Atatürk Havalimanı’nın sahra hastanesi olarak kullanılması teklifinde bulundu.İktidar bunu da duymazlıktan geldi. Erdoğan buranın “millet bahçesi” olacağını söylese de kısa süre önce konuk evi adı altında saray konseptinde bir ekleme yapıldığı ve bazı özel uçuşların buradan gerçekleştirildiği ilgililerin bildiği bir konudur.
Yaklaşık 10 gün önce Anadolu yakasında Sancaktepe civarında ve Atatürk Havalimanı’nda bir hastane yapılacağı söylenince işin ciddiyeti tam olarak anlaşılamadı. Ne zamanki dozerler havalimanına dalıp iki pisti tuzla buz etti, işin vahameti o zaman anlaşıldı.Tabii eş zamanlı olarak karşı tarafta da “hastane” ismi altında binlerce ağacın kesildiği öğrenildi. Atatürk Havalimanı simge bir eser.
Cumhuriyet tarihinin en önemli eserlerinden biri.İki yıl önce dünyanın en iyi havalimanlarından biri seçildi.İstanbul’da her taraftan ulaşımın en kolay olduğu bir mekân. AKP iktidarı boyunca 1923’ten bugüne yapılmış ne kadar eser varsa ya sattı ya kullanılmaz hale getirdi. AKP ne yaptı? derseniz.
Bir fabrika yapmadı. Kurdelesini kestiği iki fabrika ek tesisi Coca Cola ve Pepsi’ye ait dolum tesisi oldu. Ülkede ne kadar kıymetli yer varsa en yakınlarının üstüne geçirildi. İstedikleri gibi yediler içtiler. AKP’nin yaptığı işler şunlar ve bu işlere krizde bile ödeme yapılıyor. Yavuz Sultan Selim Köprüsü; devlet buraya virüs döneminde yıllık 794 milyon TL ödeyecek. Osmangazi Köprüsü için de yıllık 2,5 milyar TL ödenecek.
Avrasya Tüneli: Virüs 1 yıl devam ederse bu tünel için de 490 milyon TL ödeme yapılacak. İstanbul Havalimanı; buraya yıllık ödenecek rakam tam 333 milyon 847 bin euro. Bunlar AKP’nin millete yapıp ettiklerinden yalnızca bir kesit…
Dozerlerin pistleri darmadağın eden görüntülerini gördüğümden beri büyük bir üzüntü yaşıyorum.Gözüme uyku girmedi, çaresizliğimize kızıyor ve isyan ediyorum.
Şimdi size bir kez daha soruyorum: Sahi siz niçin bu kadar kötüsünüz?
