İki delikanlı, bir adamı kolundan tutup Hazreti Ömer'e getirir. Belli ki bir dertleri bir sıkıntıları vardır.
Dönemin halife ve devlet başkanıdır muhatap olmak ve sorunlarının çözülmesini istedikleri!
Mesele nedir?
"Ya Allah'ın halifesi! Bu gördüğün adam canımız ve her şeyimiz olan biricik babamızı öldürdü. Senden İslam'ın emrini yerine getirmeni isteriz!.."
Adaleti dillere destan Hz Ömer'den asla duyarsız kalması beklenemezdi. Derhâl mahkeme kurulur ve adam için İslam'ın emri gereği kısas uygulanacaktır. Yalnız, adama ölmeden önce son bir isteği olup olmadığı sorulur.
Bunun üzerine adam üç günlük uzaklıktaki yerde ailesinin olduğunu ve kendinden haber beklediklerini onlarla gidip helalleşmek istediğini söyler!..
Evet, ilk anda mantıksız gelebilecek bu istek idam edilmeden önce mahkûmun son bir arzusudur. Allah'ın halifesi Ömer meseleleri gerçekten akıl/mantık/vicdan ve her şeyden belki daha önemli olarak adil bir şekilde çözmeye çalışmaktadır. Adama sorar:
"Hakkında kısas ile idam kararı verildi. Sen ise üç gün müsaade istiyorsun. Sana nasıl güvenelim!.."
Hakkında kısas uygulanacak olan adam "Ya Allah'ın halifesi! Yüce Allah İsra süresinde söz verenlerin verdikleri sözden mükellef olacağını ve birgün huzuru mahşerde hesaba çekileceğini ifade eder" der.
Adamın yaptığı hataya takılmadan hâlâ İslam'a göre hareket etmesi halifenin hoşuna gider. Yalnız adamın isteğinin yerine getirilebilmesi için adamın yerine birilerinin kefil olması gerekmektedir.
Kısas uygulanacak adam orada huzurda toplanan kalabalığa seslenir ve kendisine kefil olacak birisi olup olmadığını sorar!
Olay çok nettir. Kefil olacak kişi şayet adam gelmezse adamın yerine kısasa tabi tutulacaktır.
Beklenen ses kalabalığın en arka taraflarından gelir ve "Bu adama ben kefil olurum bırakın gitsin" der kendinden emin bir şekilde! Adama kefil olan Ebu Zer'den başkası değildir. Evet, Ebu Zer büyük bir risk almıştır fakat neye kefil olduğunu çok iyi bilmektedir. Kefili bulan adam atına biner ve oradan hızlıca uzaklaşır.
Müslümanlar arasında üç gün boyunca adamın gelip gelmeyeceği büyük bir merak konusudur. Öyle ki mescitte bile bu durum gündem yapılır. Adama verilen süre dolmak üzeredir. Lakin akşam namazı vaktine yakın bir zamanda uzaklardan tozu dumana katarak dört nala bir atlı çıkıp gelir. Bu kişi kısas uygulanacak adamdan başkası değildir!
Herkesin şaşkın bakışları arasında Allah'ın halifesi Ömer adama neden geldiğini sorar. Adam gayet sakin bir şekilde " Müslümanlar söz verip de sözlerinde durmuyorlar demesinler ey Allah'ın halifesi" der.
Adamın İslam karşısındaki bu sağlam duruşunu gören hak sahibi gençler söz alır bu sefer. Gençler adama uygulanmasını istedikleri kısas haklarından vazgeçerler.
Kendilerine halife tarafından bunun sebebi sorulunca da "Ey Allah'ın halifesi! Müslümanlar arasında merhametin kaybolmasını asla istemeyiz !" şeklinde cevap verirler.
Hz Ömer bu sefer büyük bir risk alarak kefil olan Ebu Zer'e döner ve "Bu adama niçin ve neden inandın ey Ebu Zer!.." diye sorar.
Ebu Zer'in verdiği cevap da gerçek İslam'ın özünü ve ne olduğunu anlatacak türdendir: "Müslümanlar arasında güven ve itimat duygusunun kaybolmasını istemedim ey Allah'ın halifesi!.."
Elbette İslam'ın temsil keyfiyetine yakışır hadiseler sadece Peygamberimiz ve halifeler döneminde yaşanmamıştır. Her zaman diliminde hak ve hakikatleri bedeniyle/ruhuyla, kalbiyle yaşayan insanlar olmuştur. Örneğin bu minvalde köyde devesi çalınan adamın hikayesi de yine İslam toplumu adına bizlere çok ibret vericidir.
Vaktiyle bir adam, devesiyle birlikte çölde yol almaktadır. Bir ara yolda güçlükle yürümekte olan ve susuzluktan dudakları çatlamış bir adama rast gelir. Susuzluktan artık takati kalmayan bedevi, deve sahibi adamdan bir miktar su ister. Çaresizlik icerisindeki adama yardım etmek için adam devesinden iner ve ona su verir. Susuzluğunu gideren adam birden kıvrak bir hareketle bedeviyi itekler, deveye atlar ve oradan uzaklaşmaya çalışır. Olayın şaşkınlığını yaşayan deve sahibi, deve hırsızının ardından seslenir " Nolur deveyi alıp da git ama bu olayı asla kimselere anlatma!.."
Deve sahibinin bu sözleri hırsız tarafından çok tuhaf ve garip karşılanır ve neden diye sorma ihtiyacı hisseder!..Deve sahibinin verdiği cevap da gerçekten İslam toplumu adına ibret alınması gereken bir ders verir niteliktedir" Şayet bu hadise bu şekilde bir yerlerde duyulursa insanlar bir daha çölde yardıma muhtaç olan insanlara yardım etmezler!..
Evvel zamanlarda yaşanan ibret dolu hadiselere yeter ki bakmasını bilelim. Hadiseler hangi dönem olursa olsun yolumuzu aydınlatıp bizlere fani ömrün nasıl yaşanması gerektiği hakkında çıkış yolları sunmaktadır. Tabi ki bunda akıl/vicdan/ruh ve kalbin tefessüh etmiş olmaması gerekiyor. İçinde ve dışında meydana gelen olaylara ibret nazarıyla bakamazsa insan/lar bir anda birçok vartalara düşebilmektedir.
İnsanların hayatlarının büyük oranda şekillenmesinde belirleyici rol alan iktidarlar da bir nevi vartalara düşebilmektedir. Ki genellikle de öyle dir. Lakin önemli olan ve insana düşen şu kısacık ömürde etrafındaki yaşananlara hak nazarı ile bakabilmek iktidardakilere rağmen dinine sahip çıkmaktır. Ülkeyi yönetenler yakıp yıksa da kırıp dökse de aslını muhafaza edebilmektir. Kırıp dökmeden yapıp yıkmadan İslam'ın özünde/usaresinde bulunan elmas hakikatleri kendisinin ve çevresinin yaşayabilmesidir. Onca zarar verilmek istenmesine rağmen İslam'ın güzellikleri tarih sayfalarına ya da tozlu raflara haps edilmemeli ve her zaman yaşanmalıdır.
Siyasal İslam diye diye İslam'a zarar verenlere inat bu güzel dine sahip çıkılmalıdır. Zira Allah Resulü'nün ikaz ettiği zaman dilimlerinde geçiyor gibiyiz. Çünkü nice zamandır doğru söyleyenler yalanlanır ve yalancılar ise doğrulanır oldu! Güvenilir kimseler hain ve ve hainler de güvenilir kimseler oldu! Etraf koşa koşa yalancı şahitlerden geçilmez oldu. Yeminin bini bir para bile etmiyor! Kardeşlerinin kanını şerbet sayıp içen caniler vicdanı iflas etmişler ve müfteriler sanki hep bu döneme işaret ediyor gibi! Evet, günümüzde ateşten daha kor bir dönemden geçilmektedir. İktidarlar ve her türlü zulmü yaşatanlar da bir gün göçü alıp gidecektir. Önemli olan "emr olunduğu üzere dosdoğru yaşamak" ve tatlı hatıralar bırakarak göçüp gidebilmektedir.