Bu hafta AKP’nin grup toplantısında konuşan Erdoğan, kendisini dinleyen milletvekillerine adeta barış havarisi gibi hitap etti. Yaptığı konuşmada bölgesel sorunlardan uluslararası problemlere, ekonomiden hukuka kadar her konuda ümit vaad eden reform ve barış mesajları verdi.
Pekala son zamanlara kadar içeriye ve dışarıya karşı şahin politikalar takip eden Erdoğan ve şürekası, bundan sonraki söylem ve eylemleri ile ikna edici ve güven verici olabilir mi? Tabii ki hayır. Nedenine gelince, neredeyse son 8 yıldan beri içeride ve dışarıda uyguladığı politikalar yüzünden büyük bir güven kaybı oldu. Bu saatten sonra güven tahribatını tamir ederek tekrar eski güveni sağlaması çok da olası görünmüyor.
Bugün dünyada en güvenilmez liderler sıralaması yapılsa belki Erdoğan ilk üçte yer alır. Bunu abartı veya Erdoğan karşıtlığı olarak söylemiyorum; aksine bir tespit olarak ifade ediyorum. Bu tespitimin en büyük delili, iç siyasette sürekli halk desteğini kaybettiğinden dolayı, iktidar olabilmek ve iktidarda kalabilmek için güçlü ittifaklara ihtiyaç duymakta; dış politikada ise üç-beş devletçiğin haricinde dostunun ve destekçisinin kalmamasıdır. Zaten kendileride bu durumu kabullenip, “değerli yalnızlık” diye pazarlıyorlar.
Güven zor kazanılıp ama çabuk kaybedilen bir şeydir. Erdoğan ve partisi, başlangıçta savunduğu değerler ve izlediği politikalar sayesinde içerde ve dışarda inanılmaz bir güvene mazhar oldu. Bu sayede girdiği bütün seçimlerden hep iktidar olarak çıktı. Her alanda reformlar gerçekleştirdi. Uygulamaları ile ülkeyi yerli ve yabancı yatırımcıların cazibesi haline getirdi. Bir baştan bir başa her alanda kalkınma yaşandı. Komşularla sıfır sorun politikasıyla düşmanlıklar ortadan kalktı. Avrupa birliğine üyelik sürecinde ise, attığı adımlarla iç ve dış kamuoyunda büyük takdir topladı. Böylece Erdoğan gücünün zirvesine ulaşmış oldu.
Bundan sonra Erdoğan yıllarca sakladığı gerçek yüzünü ve niyetini, devleti tamamen ele geçirdikten sonra belli etmeye başladı. İktidarının başında üzerimden çıkardım dediği “İslamcı milli görüş” gömleğine geri döndü. Bir dönem “demokrasi benim için hedefe ulaşmak için inilip binilen bir vasıtadır” diye söylemişti. Söylediği gibi demokrasiyi araç olarak kullandı. Amacı “sultan” hatta “halife” olmaktı. Artık muradına ermiş ve hedefine ulaşmıştı.
Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ni, 16 Nisan 2017 referandumuyla kabul etti. Sistem, 10 Temmuz 2018 tarihi itibarıyla uygulanmaya başlandı. Bu sisteme geçişle beraber TBMM'nin yetkileri kısıtlanmış, cumhurbaşkanınının yetkileri artırılarak yürütme organının başı olmuş oldu.
Yandaş medya yazarları sistem değişikliğinden sonra “Yeni Türkiye” tabirini kullanmaya başladılar. Aslında kasdettikleri şey, Erdoğan’ın sultanlığı ve halifeliğidir. Erdoğan’da ele geçirdiği yetki ve güçle bu söylemlere uygun eylemler sergilemektedir. Özellikle içerde astığı astık, kestiği kestik hareket etmektedir. Hiç kimse kendisine hesap soramadığı gibi denetleme mekanizmasıda bulunmamaktadır.
Dışarıya karşı ise, başta komşu ülkeler olmak üzere bölgesel ve uluslararası herşeye müdahil olmakta, bunu yaparken de sanki bütün mağdur ve mazlum müslümanların tek temsilcisi gibi davranmakta. Sözününü dinlemeyen devletlere posta koymakta ve liderlerini değiştirmeye kalkışmakta. Suriye ve diğerlerinde olduğu gibi.
Uluslararası arenada özellikle Birleşmiş Milletlerde, mazlum milletlerin ve devletlerin sanki savunucusu gibi, “dünya beş’ten büyüktür” diyerek onların takdirini toplamakta ve küresel güçlerin ise tepkisini çekmektedir. Problemlerin çözümünde taleplerini dayatmakta, kabul edilmeyince dikleşmekte; hatta daha ileri giderek “biz bedel ödemeye hazırız, sizde bizim gibi bedel ödeye hazırsanız çıkın karşımıza” diyerek meydan okumaktadır.
Devletler arası diplamaside yeri olmayan bu ürkütücü ve itici dil yüzünden ülke, hem bölgesinde hemde uluslararası arenada yalnızlığa düşmüş durumda. Kendisinin sebebiyet vermiş olduğu bu olumsuz tablo hem içerde hemde dışarda ülkeye zarar vermeye başlayınca yeni politika değişikliğine karar vermiş gözüküyor. Son grup toplantısında yapmış olduğu barış ve reform temalı konuşma bunun açık göstergesi.
Bu saatten sonra Erdoğan ne içerde ne de dışarda ne yaparsa yapsın, ne söylerse söylesin kaybettiği güveni tekrar geri kazanması artık mümkün görünmüyor. Yaptığı tahribat tamir edilecek gibi değil. Eskiler buna “ba’d elharab ilbasra” derler.
Abdullah Adem